Ege Işık Özatay
Sanatçı atölyelerini mesken edinenler kediler midir yoksa sanatçılar üretebilmek için bir kedinin varlığına mı ihtiyaç duyarlar bilinmez ama sanatçı Berna Türemen’in kedileri izleyicinin kulağına zigon sehpaların üstüne dantel örtüler örten, oymalı çeyiz sandıklarda mektuplar biriktiren, gülüşlerinde kuş cıvıltıları saklı, yaz günlerinde balkonlarında güneş banyosu yapan, gerdanlarına inci kolyeler takıp sokaklarda kol kola yürüyen kadınların özgür, hınzır, muzip ve grotesk hikayelerini anlatıyor. Türemen’in kompozisyonları bir kedinin perspektifinden görülen bir anlatı sunuyor. Evin en rahat köşesini çoktan keşfetmiş bu kedi; bazen kuyruğunu altına alıp mahmur gözlerler olan biteni yattığı yerden izliyor, bazen gölgelere gizlenip o ana tanıklık ediyor, bazense kanatlar takıp adeta bir mitolojik varlığa – melek kediye – dönüşüveriyor. “Bir kedi kadar gizemli yazabilmeyi isterdim” sözünün sahibi Edgar Alan Poe, yazı masasının başından kalkmayan kedisi Bob’un ölümünün ardından “Bir kedinin sevgisinden daha büyük bir armağan olabilir mi?” sorusuna cevap arayan Charles Dickens ve Bilge Karasu’nun bir sis perdesinin ardından anlattığı öykü kitabı “Göçmüş Kediler Bahçesi” kedilerin Antik Mısır’dan bu yana merak edilen dünyasını edebi bir yolla araştırıyor. Sanatçı Berna Türemen ise çalışmalarında adeta bir kedi personasına bürünüyor. Türemen, yaşanmışlıkları, anıları, Melda Kaptana’yı, Ali Poyrazoğlu’nu, Semih Balcıoğlu’nu, Nasip İyem’i, Timur Selçuk’u, Şirin Tekeli’yi, Mualla Eyüpoğlu Anhegger’i, Füreya Koral’ı tıpkı çocukluğundan kalan naif ve sevinçli bir duyguyla resmediyor. İşte “Küçükken oyunlarım, anlatmak istediklerim hep resimle olmuş. Kelimelerin yerine anlatmak istediklerim, yıllar içinde yaşadıklarım, çevremdekilerin yaşadıkları var resimlerimde.” diyen Türemen’in İş Sanat Kibele Sanat Galerisi’nde izleyiciyle buluşan retrospektif sergisi sanatçının yıllardır tuttuğu hatıra defteri niteliği taşıyor.
Türemen’in “Mutluluk vermeye çalıştığım resimlerim şimdi hüzünlendiriyor.” sözü zamanın uçuculuğunu, dünya döndükçe önlenemez bir biçimde kaybedilen dostları, yitip giden hatırları işaret ediyor. Sergiyi izlerken Türemen’in “Gidince Mavi, Kabukların Rengi Soldu” adını verdiği eseri izleyiciyi can evinden vuruyor. Bundan 3 yıl önce, sanatseverlerin “mavinin ressamı” olarak tanımladığı sanatçı Ali İsmail Türemen’i kaybettiğimizde, Berna Türemen 55 yılı paylaştığı hayat ve sanat arkadaşını sonsuzluğa uğurlamıştı. Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda henüz birer öğrenciyken tanışan ve daha sonra üretim hayatlarına birlikte devam eden çift, bambaşka sanat anlayışlarıyla karşımıza çıkıyor. Berna Türemen bu eşine az rastlanır birliktelik için şu sözleri söylüyor “Aynı yolda yürüdük, ama çok farklı tarzlarda çalıştık. Kimse kimsenin özgürlüğüne karışmadı ve ikimiz de kendi kişiliğimize uygun çalışmalar yaptık. Birbirimizin işlerini de çok severdik” diyor.
Adını Anadolu kökenli bir ana tanrıça; doğurganlığı, bereketi, hayatın sürmesini ve dişiliği simgeleyen Kibele’den alan İş Sanat Kibele Sanat Galerisi Türemen’in tombul, dolgun memeli, neşeli kadınlarına ev sahipliği yapıyor. Sergi mekanının açıldığı avluda tüm haşmeti ve oturaklı duruşuyla yer alan heykeltıraş Mehmet Aksoy’un “Kibele Çeşmesi Heykeli” ile konuşan bu kadınlar hayatı tiye alan, direnç gösteren, özgürlükçü, ayakları yere sağlam basan hikayeler anlatıyor.
Türemen, uzun sürmüş bir günün akşamı sedirinde uzanıp hayallere dalan, kırmızı çiçekli mayosuyla sahilde güneşlenen, konken partisinde kıkırdayan, al basıp yelpazesiyle serinleyen, hayatı omuzlayan, kimi zaman kara çarşaflı kimi zaman dantel gecelikli kadınların yıldızlarının parladığı adeta bir karnaval düzenliyor.
Berna Türemen’in retrospektif sergisi siyaset, ekonomi, kadın hareketi, hukuk, mitoloji gibi konuları çok katmanlı, masalsı bir dille anlatıyor. Resmettiği kadınların tombul formları ilk bakışta aynıymış gibi görünseler de sürdürdükleri hayatlar birbirlerine benzemez. Türemen bir anlamda kadınların serüvenlerinin izini sürüyor. Sanatını “içtenlik, kedi ve kadın” gibi üç anahtar kelimeyle özetleyen Türemen çalışmalarını yalnızca tuval ve kağıt üzerine değil; seramik pano, tabak, karo, ahşap kapı, tekstil malzemeleri ve özgün baskılar üzerine de veriyor. Kel Kontes, Mona Lisa Münevver, Hamlet Maulla, Diplomalı Kuaför gündelik hayatın içinde yanımızdan gelip geçen kadınlar kadar doğal, hikayelerini keşfettikçe bir o kadar derin ve yoğun. Türemen’in konu edindiği kadınların bir kısmı “melekler gibi” hür bir biçimde masmavi semada uçuşsa da, bir kısmının ya kanatları koparılmış ya da hiç uçamadan tutsak hayatı sürmüş.
Sanat yaşamını İstanbul’da sürdüren Berna Türemen’in resmettiği İstanbul da kadınları ve kedileri gibi tombuldur. Türemen’in çizgilerle yarattığı bu tombul şehirde hayatlarını sürdüren tombul kadınlar ve bıyıklarını munzurca oynayan kediler birlikte yaşarlar.
Bugüne kadar 55 solo sergi açan, çalışmalarında akademide edindiği “bauhaus” ekolünün izlerine rastlanan Berna Türemen Retrospektif sergisi 18 Aralık’a kadar her gün İş Sanat Kibele Sanat Galerisi’nde izlenebilir.