Skip to content Skip to footer

Birikimin 100 Yıllık Tarihi: Emek, Kıymet ve Özveri

1995 yılının haziran ayı. Üstümde mavi ilkokul önlüğüm, annemin kolaladığı “A, B, C” harfleri işli beyaz yakamla babamın elini tutmuş İzmir Mithat Paşa Caddesi üzerinde, elimde hepsi “pekiyi” karnemle yol alıyoruz. Müdafaa-i Hukuk ilk okulunun 2. sınıf öğrencisiyim. – Burası 1894 yılında tek derslik bir mahalle mektebi olarak kurulan, bana çocukken devasa gelen aslında küçücük bir okul. – Başımı arkaya çevirince Oya’yı, sıra arkadaşımı görüyorum, birbirimize gülümsüyoruz. Cadde üstünde yer alan İş Bankası’na giriyoruz. Tüm sınıf arkadaşlarım orada. Karnesini gösteren Kumbara Dergisi’ni alıyor. Bütün yaz dergiden satrançta filin her zaman çapraz gittiğini, Afrika’daki ağaçların dallarının neden göğe doğru baktığını, geri dönüşümün önemini, notaların değerlerini okuyoruz. Bilgi birikiminin en kıymetli hazine olduğunu İş Bankası’nın yayınından öğreniyoruz.  

Bugünlerde www.kumbaradergisi.com platformundan ulaşılabilen bu yayın benim ilk koleksiyonum olma niteliği taşıyor. Kumbara Dergisi’nin ilk sayısının kapağıyla karşılaşmam ise tıpkı okulların yaz tatiline başladığı o sıcak günlerden birini anımsatan 26 Ağustos 2024 tarihine denk geliyor.  Sirkeci’de yer alan İş Bankası Müzesi’ndeki İş’in 100 Yılı Kalıcı Sergisi Cumhuriyet’ten günümüze değin geçirdiğimiz toplumsal, siyasal ve ekonomik değişimlerin nabzını çok katmanlı, neonlu, hologramlı, interaktif bir dille izleyiciye anlatıyor. Sergi’nin küratörlüğünü “Zekâ, Dikkat ve İffet – İş’in 100 Yılı” kitabını da kaleme alan Doç. Dr. Yalçın Çetinkaya üstlenirken, sergileme tasarımı Pattu Mimarlık tarafından gerçekleştiriliyor. 

5 Ekim 1892 yılında Red Kit’in her bölümde peşine düştüğü Dalton kardeşlerin ilham kaynağı Dalton çetesi, Kansas’ta düzenlendikleri banka soygununda enselenirler ve bu dünyaya dehşet kötü bir iz bırakıp göçüp gideler. Oysa bir darphane soygunu ekseninde gelişen La Casa De Papel adlı dizinin Netflix’te yayınlanmasına ve soyguncuların trajik ölümleri için arkalarından göz yaşı dökmemize bir asırdan daha fazla var. Etrafa korku salan Dalton çetesinin haklanmasından günler sonra 18 Ekim 1892’de Chicago ve New York arasında ilk uzun telefon hattı açılır. Henüz akıllı telefonlardan, Iphone’dan ve android’den bahseden kimsecikler yok. Telefon hattının açıldığı aynı yıl, kirpikleri bile donduran bir 18 Aralık akşamı St. Petersburg’da ilk kez Çaykovki’nin The Nutcracker, Fındıkkıran Balesi ilk kez sahnelenir. Bu temsilden tam 133 yıl sonra, 2025 yılında Ankara seyircisi Fındıkkıran Balesini izlemek için sabah 6’da upuzun bir kuyruk oluşturacak. 1892 yılının son günü Deutsche Bank’ın da katılımcısı olduğu grubun yaptığı demiryolu Ankara’ya ulaşır. Cumhuriyetimizin 10. Yıl kutlamaları için yazılan Onuncu Yıl Marşı’ndaki “Demir ağlarla ördük Anayurdu dört baştan” dizesinin coşkuyla söylenmesi için geri sayım başladı!  

1892 yılında tüm bu gelişmeler yaşanırken İstanbul’un Sirkeci semtinde mimar Vedat Tek’in ilk eseri Büyük Postane’nin hemen yanında tüm zarafetiyle yükselen Postahane-i Amire inşa edilir. Büyük Postane Caddesi üzerinde yer alan binanın süslemelerinden 16. yüzyıl Osmanlı üslubu hakimdir. Cephe ve yontma taşları mermerdir. Giyotin pencerelerinden odaları aydınlatan ışık binaya sihirli bir hava katar. Mısır Çarşısı ve Yeni Cami’ye komşu olan ve günümüzce Türkiye İş Bankası Müzesi olarak ziyaretçileri ağırlayan bina 20 Şubat 1928 tarihinde Türkiye İş Bankası’nın İstanbul Şubesi olarak hizmet vermeye başlar. 1950’li yıllarda şubenin adı Yenicami Şubesi olarak değişti ve 2004 yılına kadar bu şekilde hizmet verir. O dönem banka olarak kullanılan bu binada hesap açanlar, yatırım yapanlar ya da para tahsis edenler; bu binanın daha sonra “birikimi” bambaşka bir taraftan yorumlayan, geçmiş ile bugün arasında adeta bir zaman makinesi işlevi görecek olan bir kültür mabedi olacağını tahmin ederler miydi, bunu asla bilemeyeceğiz.  

2000’li yıllarının başında restore edilen, baş döndürücü güzellikteki bu bina müze olarak İstanbul’un kültür hayatına katılır. Sergi küratörlüğünü Doç. Dr. Y. Doğan Çetinkaya’nın üstlendiği; İş’in 100 Yılı Kalıcı Sergisi kavramsal çerçevesini “birikim” kavramı üstüne inşa ediyor. Türkiye’nin En Meşhur Kumbarası izleyicilere birikimin yalnızca maddi olmadığını; yıllar içinde manevi yönünün ulus bilincine nasıl ilmek ilmek işlendiğini belge, fotoğraf ve video’larla anlatıyor. Ülkemizde adeta tasarrufun bir sembolü haline gelmiş Türkiye İş Bankası’nın o ikonik kumbaraları sergide, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana bacası tüten fabrikaları, yatırımları, her sahada atılan modern adımları işaret ediyor. Bir asır önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde 37 kişi olarak kurulan İş Bankası’nın ilham verici kuruluş öyküsü; yalnızca sayıları, hesapları ya da otomasyonu anlatmakla kalmıyor, bir ulusun yeniden yükselişini, toplumsal bilincin, tasarrufun ve neredeyse her ilanın, her afişin baş rolünü üstlenen çocukların ne denli kıymetli oluşunun altını çiziyor.  Sergi Cumhuriyetin kuruluşundan başlıyor.  

 

Yaşasın Cumhuriyet! 

29 Ekim 1923 saat 20.30, yer Ankara Meclis Binası. Yankılanan sesler, sevinç çığlıkları, hıçkırarak ağlayanlar. Cumhuriyet (rejimi) Meclis memurları, balkondaki dinleyiciler, gazeteciler ve millet vekillerinin alkışlarıyla karşılandı. Alkışların şiddetinden pencere camları zangırdıyordu.  Yaşasın Cumhuriyet! Herkes birbirini kucaklıyor, kimileri ağlıyor, kimileri de sevinç çığlıkları atıyordu. Gazeteciler bile kutlamanın coşkusuna kapılmış, yazacakları haberi düşünemez olmuşlardı. Onlar da kucaklaşanlara katılmışlardı. Yer yokluğundan Meclise giremeyen Ankaralılar Cumhuriyetin kurulduğu haberini alınca, onlar da bu coşku seline kapıldılar. Cumhuriyetin kurulmasının mutluluğu Ankara’nın sonbaharını, bir bahar akşamına çevirmişti. Yaşasın Cumhuriyet! Meclis binasının yanına yerleştirilip, namluları istasyon yönüne dönük sekiz top, 101 pare top atışı yapmak için ateşlendi. Cumhuriyetin kutlu başlangıcı böylece muştulandı. Çok yaşa Cumhuriyet! 1923 yılında o gün Ankara’dan yayılan duygu seli, bütün yurdu kaplamıştı. Özgürlüğünü, bağımsızlığını kaybetmekle burun buruna gelen kadim Türk halkı, büyük bir mücadeleyle küllerinden yeniden doğacaktı.  Bu tarih, Türk halkının ortak hafızasına kazınacak, ulus olarak bayram olarak kutlanacaktı.  

Cumhuriyet coşkuyla kurulmuştu ama birbiri ardına gelen savaşlar; Balkanlar, 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı halkı yorgun, hasta ve yoksul düşürmüştü. Anadolu halkı açlıkla, salgın hastalıklarla boğuşurken, Cumhuriyetin de temellerini atmalıydılar ama nasıl? Kapitülasyonlar Türk sanayisini öldürmüş, toprağı ekip biçecek köylü nüfusu savaşlarla eriyip gitmişti. Modern teknoloji diye bir şeyden söz etmek mümkün değildi. Memleketin temel gereksinimi olarak ne varsa, şekerden kumaşa kadar her şey dışarıdan alınıyordu. Ekonomik kalkınmayı hayal etmek bile, bu koşullarda zordu.  

Osmanlı maliyesi 1876’dan beri iflas durumundaydı. Yeni kurulan Cumhuriyette bütçe olanaklarının %28’i dış borçların ödenmesine ayrılmıştı. Servet ve gelir vergisi diye bir şey yoktu. Dışarıya akıp giden para yüzünden, sermaye birikimi olmamıştı. Yatırım yapabilecek büyük zenginler Türklerin arasında yer almıyordu. Yüzyıllarca ticaret hayatının dışına itilen Türkler ekonomik kalkınmayı sağlayacak bilgili uzman kadrosundan da yoksundu. Ulusal tüccarlar ufukta görünmüyordu. Halk bulaşıcı hastalıkların pençesinde kıvranıyor, verem ve sıtma hastalığı ocaklar söndürüyordu. Halkın bu durumu da kalkınma için büyük engeldi.  

Atatürk bütün bunları bildiğinden, devrim yönetimi daha Cumhuriyet ilan edilmeden 18 Şubat 1923 tarihinde İzmir’de büyük bir Türkiye İktisat kongresi topladı. Kongre, ulusal ekonomi ilkelerini bütün açıklığıyla ortaya koydu. Bu ilkelerle vatanın kalkınmasının sağlanması için Türk ulusunu sermaye birikimine alıştırmak, kredi kurumlarını geliştirmek için Atatürk, 26 Ağustos 1924’de Türkiye İş Bankasını kurdu. Yeni kurulan Cumhuriyette hayata geçen banka yurdun ticaret ve sanayi alanında ilerlemesi için konulan yapı taşlarından biri olacaktı.  

“Az Zamanda Büyük İşler”  

“En Küçük Kazanç Sahipleri Bile Para Biriktirebilirler”, “Suyu kana kana içebilmek için paranı damla damla biriktir.”, “Bugün eken yarın biçer”, “Çocuğunun yarınını tesadüflere bırakma, sağlama bağla” gibi afişlerde kullanılan dönemin başlıklarıyla halkı birikime, tasarrufa, yönlendiren İş Bankası kurulduğu yıldan itibaren hızlı bir büyüme ivmesi yakalar. Bunun en önemli göstergesi sermaye artırımları olur. Banka sermayesi 1926’da 2 milyon, 1927’de 4 milyon, 1929’da 5 milyon lira olur. Cumhuriyet’in 10. yılında toplam mevduat ve mudi sayısında banka 38 milli banka ve 9 yabancı banka içerisinde ilk sırada kendine yer bulur. 1938 yılında Türkiye’nin en büyük bankası konumundadır.  

Türkiye İş Bankası’nın önayak olmasıyla Bursa’da dokuma fabrikası kurulur. İpek-iş ile kozacılık adeta yeniden doğar.  Banka burada üretilen moda kumaşlarla İpek-İş üretimini artırdığı gibi, mağazaları da ses getiren törenlerle açar. İpek-İş’in İstiklal Caddesi’ndeki mağazasını Gazi Mustafa Kemal Paşa bizzat ziyaret eder. Yün-İş peşi sıra kurulur. Zonguldak’ta Komüriş ve Türkiş adında iki şirket Türkiye İş Bankası önderliğinde hayata “merhaba” der. Teknolojik yatırımların yanında banka, işçilere sosyal ve kültürel olanaklar sağlar. Sinemalar, çağdaş yemek salonları, çocuk bahçeleri, ucuz aş evleri ve barınma mekanları insana verilen kıymetin göstergesidir.  

Ayrıca Türkiye İş Bankası’nın öncülük ettiği şeker fabrikası sayısı da 1960’a gelindiğinde on beşe yükselir. Türkşeker markası bir kamu kurumu olarak faaliyetini o dönem sürdürür.  

Türkiye İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Suat Sözen İzmir İktisat Kongresi’ne dair bazı fotoğrafların da ilk kez keşfedilen belgeler arasında bulunduğunu belirtiyor ve ekliyor “Bankamızın ve ülkemizin iktisadi gelişim hikâyesini iç içe sunan serginin ziyaretçilerimizin de beğenisini kazanacağını umuyorum”. İş Bankası Müzesi’ndeki İş’in 100 Yılı Kalıcı Sergisi Türkiye İş Bankası’nın kuruluş hikayesini anlatırken Cumhuriyetin değerlerini, ilkelerini ve bir ulusun yükselişini anlatıyor.  

Müzenin üst katı teknolojik dönüşüme, günümüz bankacılığına ve İş Bankası’nın kurumsal sosyal sorumluluk projelerine ayrılıyor. Türkiye İş Bankası’nı kuruluşunda sahiplendiği ilkeler ışığında inceleyecek olursak finans sağlayan bir bankadan çok, bir “Cumhuriyet kurumu” olarak tanımlamak yerinde olur. “Bir bankadan çok daha fazlası…” söylemini 100 yıl içinde “Geleceğin Bankası” olma hedefine taşıdı ve taşımaya devam ediyor. Sergide, İş Bankası’nın bugün en önem verdiği konuların başında “sürdürülebilirlik” olduğu gösteriliyor. İş Bankası, 2022 yılında Birleşmiş Milletler Net-Sıfır Bankacılık Birliği imzacısı olmasıyla gönüllerde ayrı bir taht kuruyor. İklim değişikliği ile mücadeleyi önemsiyor ve operasyonlarında çevresel etkiyi en aza indiriyor. Sergide İş Bankası’nın, kuruluşundan bu yana kendisini bir finans kurumu olarak tanımlamanın çok ötesinde bir “Cumhuriyet kurumu” olarak nasıl varlık gösterdiğinin izi adım adım sürülüyor.  

Ege Işık Özatay