
Ege Işık Özatay
BİR LİMON ARMUDU KADAR GÖZ ALICI
BİR KILIÇBALIĞI KADAR NADİR
50 yıllık bir sanat serüveni…
Ege Işık Özatay
1960’ların İzmir’i her ne kadar deniz kokusu, Kemeraltı, Hisarönü’nde çınar gölgeleri altında içilen kahveler, tren istasyonundan gelen düdük sesleri ve sokak aralarında yankılanan çocuk kahkahalarıyla bugünden bakınca nostaljik bir görünümde olsa da modernleşmenin etkisiyle hızla gelişen bir liman kentiydi. Kordonboyu’nda imbat esintisini arkasına alıp yürüyüşe çıkanlar, Karşıyaka’da fayton sefası yapanlar, Elhamra, Konak, Karaca sinemalarını dolup taşıran seyirci İzmir’in yüzünü oluşturuyordu. Güzelyalı sokaklarında radyolardan duyulan Elvis Presley ve Münir Nurettin’in sesi birbirine karışıyordu. İzmirlilerin toplumsal belleğinde yer eden troleybüs Mithatpaşa Caddesi’nden sessizce geçip gidiyordu. İşte böyle bir atmosferde, bir ailenin tek oğlu olarak yetişen Prof. Dr. Rahmi Aksungur çok erken yaşta felsefeyle ve sanatla tanışır. Ailesiyle birlikte İzmir’in çevresinde seyahatler eder. Efes Antik Kent’i sayısız defa ziyaret eder. Çocukluğunun izleri, hafızasında yer eden tatlar, kokular, yüzler ve anlatılar daha sonra Aksungur’un tüm sanat yaşamını etkiler.
Aksungur’un 50 yıllık sanat serüveninin başına gidecek olursak çok önemli bir baba figürüyle karşılaşıyoruz. Henüz altı yaşındayken babasının onun için aldığı boya kalemleri ve resim defteri Aksungur’un belki de sanat yaşamına başlamasındaki en büyük etken olarak görülebilir. Renoir’ın bir resmini çizmesini isteyen babasının ricasını geri çevirmeyen Aksungur, üç ay boyunca sabırla, kararlılık ve azimle masasının başından kalkmaz. Ardından guaj boya ile denemeler yapar. Neredeyse Aksungur’un her söyleşisinde adı geçen orta okul resim öğretmeni Bilal Erdoğan ise sanatçının resim sanatıyla olan ilişkisine bambaşka bir boyut kazandırır. Öğretmeni sayesinde, elma kalıbıyla alçıdan heykeller hazırlar. Aksungur’un sanat yaşamının ileriki zamanlarında üreteceği kırmızı, yeşil ve sarı elmaların çıkış noktası sanatçının çekirdek hafızasında yer eden bu anıya dayanır. Sanatçının üretiminin altında yatan fikir onun beğenileri üzerine kuruludur; sevdiği bir meyve, yakınlık kurduğu mitolojik bir karakter ya da nesli tükenmekte olan bir balık onun eserlerinin konusudur. Aksungur’un hayatında yer eden her olgu sanatına yansır. Ayrıca öğretmeni Bilal Erdoğan, Aksungur’dan ürettiği bu elma heykellerini eleştirmesini bekler. Böylece tüm sanat yaşamında işlerinin sağlamasını yapabilecek, kendine doğru soruları yöneltebilecek, fikirlerini, işlerini dürüstçe ve eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirecek olgunluğa erken yaşta ulaşır. Bu özeleştiri öğretisi daha sonra öğrencileriyle olan ilişkilerinde, sanatçı ve akademisyen kimliklerinde de gözlemlenir.
İşte, İş Sanat Kibele Sanat Galerisi 2025 yılının ilkbaharında heykel sanatçısı ve akademisyen Prof. Rahmi Aksungur’un Retrospektif Sergisi’ne ev sahipliği yaptı. Sergide sanatçının 1968 yıllından günümüze değin ürettiği çalışmalar çok katmanlı bir anlatım diliyle izleyiciyle buluştu. Serginin hem küratörlüğünü hem de kitap tasarımını üstlenen Emre Senan çarpıcı bir iş çıkarmış. Yine Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan sergi kitabında; üretken bir sanatçının hem yaşamı hem de sanat pratiği incelikli bir biçimde fotoğraflar, belgeler ve hikayeler aracılığıyla yansıtılıyor. Kendi adıma sergiyi gezerken özellikle bir fotoğraf var ki önünde uzunca bir zaman geçirmemi sağladı. Rahmi Aksungur’un eşi Ayla Aksungur ile öğrencilik yıllarında, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin Fındıklı kampüsünde fotoğraflanan o ikonik an bana “Ne hayat ama” dedirtti. Üretken, cesur, birlikte geçen bir ömür.
Sergide Aksungur’un çoğu koleksiyonlardan çağrılan, toplam 110 işi yer aldı. Balıklar, armutlar, mitolojik varlıklar, kamusal alanlarda sergilenen heykellerin maketleri, eskizler; Aksungur’un kişisel yaşam hikayesinden alıntılarla harmanlanarak izleyici karşısına çıktı. Seçimlerimizin, beğenilerimizin, keşiflerimizin aslında çocukluğumuzu işaret ettiği sihirli bir biçimde anlatılan bir sergiydi. Henüz Rahmi Aksungur, profesör, sanatçı, eş kimliklerini isminin önüne eklemeden önce, henüz 13 yaşında metal telleri kullanarak ilk heykelini üretir. Bu heykelin sergide yalnızca fotoğraflarını izleyebiliyoruz. Çünkü Aksungur daha 1968 yılında İzmir, Karşıyaka’da hazırladığı bu heykelin malzemesini Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde bir öğrenciyken yavaş yavaş daha sonraki işleri için kullanır. Bir bakıma çocukluk düşlerini atölyesinin dört bir yanına üfler.
Aksungur’un erken dönem bronz çalışmalarından, günümüzde ürettiği renkli işlere uzanan tarihsel bir çizgi içerisinde ilerleyen sergiyle eşzamanlı olarak Doç. Dr. küratör, sanat tarihçisi ve eleştirmeni Fırat Arapoğlu’nun kaleme aldığı sergi kataloğu okuyucuyla buluşuyor. Katalog heykel sanatının yüz yıllar içinde geçirdiği değişim dönüşüm ile Prof. Rahmi Aksungur’un bakış açısı, sanat pratiği ve tavrı hakkında kapsamlı bir inceleme sunuyor. Arapoğlu, Aksungur’un heykellerini “geleneksel heykel dilinin sınırlarını zorlayan”, “yenilikçi” olarak tanımlıyor ve şu sözleri ekliyor “Sanatçının yapıtlarında, özellikle ızgara formunun hem yapısal bir araç hem de sanatsal bir ifade aracı olarak öne çıktığı görülür. Bu unsurlar, hem geçmişin heykel geleneğine hem de modernist sanatın öykülemeye karşı duruşuna bir tür eleştiri niteliğini bünyesinde taşımaktadır.” Sanatçının yapıtlarında kullandığı ızgara formu onun imzasıdır. Heykellere sonsuz bir algı kazandıran bu form aynı zamanda izleyicinin zihninde aynı anda birden fazla çekmece açıyor. Bir elma artık sadece bir elma değildir, sanatçının ızgaraları arasında slalom yapan bir metafor, sonsuz bir çağrışım alanıdır. Adem ile Havva’nın o en günahkar ısırığı, çocukken tırmanılan o ağaç, Newton’ın başına düşen, insanlık tarihini değiştiren o an, Macintosh’un simgesi, reklamcılığın o en kristal hali, A vitamini ve daha fazlası Aksungur’un elma heykelinin DNA’sını oluşturuyor. Ayrıca bu ızgaralar sayesinde izleyiciye beklenmedik bir oyun alanı yaratıyor. İzleyicide “Biraz daha küçülsem, parmak çocuk olsam, ben bu ızgaraların arasına girerim; bu boşlukları doldururum” hissi uyandırıyor. Aksungur böylece heykel ile izleyici arasında bir bağ kuruyor.
Rahmi Aksungur’un işlerinde ilk defa Aristotales’in Poetikası’nda bahsedilen “karşıtların birliği” kuramı ete kana bürünmüş halde karşımıza çıkıyor. Sanatçı zıtlıktan doğan bu eşsiz hareketi üretiminin odak noktasına yerleştiriyor. Geçmişin heykel anlayışıyla günümüzün çağdaş bakış açısını harmanlayan Aksungur hüzün ile neşeyi, geçmiş ile geleceği, iç ve dış çatışmayı, denge ve çelişkiyi, çürüme ve yeniden doğuşu heykellerine yansıtıyor. Aksungur’un son dönem işleri incelendiğinde heykellerindeki formun sadeliğini karmaşık tasarımlarla birleşiyor.
Caretta caretta besleyen, atölyesinde daha sonra başına iş açacak olan kapkara bir kargaya bakan, hep kedileri olan Aksungur heykellerinde tüm bu hayvanlara yer açar. Sergide inceleme şansı bulduğumuz eskiz defterlerini “düşünce defteri” olarak tanımlayan Aksungur aslında çalışmalarına çizim ile başlamaz. Yalnızca büyük ölçekli işlerinin maketini hazırlayan Aksungur tasarım yapmadan doğrudan üretime geçer.
Toplumsal değişimleri konu edinen, “Tereddüt”, “İşkence gören ve işkencede yaşamını yitirenlerin anısına” notunu düştüğü, darbe dönemini anlatan “Dörtgen”, “Adım”, “Gece”, “Nergis”, “İyem -II” , “LA, 111”, “Tanık”, “Tahammül”, “Yol”, “Kahvaltı”, “Kapris” “Gölge”, “Ses”, “Ayna” gibi çalışmalarıyla birlikte kamusal alan için ürettiği büyük ölçekli işlerin maketleri, eskizleri özel koleksiyonlardan getirilerek bir arada sergilendi.
İstiklal Caddesi üzerinde konuşlanan Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nin açılışı için özel olarak ürettiği 5 metre yüksekliğindeki, ismini İş Sanat Genel Müdürü Zuhal Üreten’in verdiği “Özlem” adlı Boğaz’da yaşayan ve nesli tükenmekte olan kılıçbalığının küçük boyutlu maketi de Kibele Sanat Galerisi’nde tüm sanatseverlerle buluştu. Sergiye gitme şansı bulamadıysanız, Fırat Arapoğlu imzası taşıyan “Rahmi Aksungur Retrospektif” başlıklı sergi kitabını Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nde bulunan RHM Dükkan’dan satın alabilir, Müze’de yukarıda bahsi geçen Özlem ile tanışabilirsiniz.